Arama sonuçları

Amaç müfredata uygun öğretmeni yaratmak: Laik eğitime tahammülleri yok

Amaç müfredata uygun öğretmeni yaratmak: Laik eğitime tahammülleri yok

BirGün’den Deniz Yıldırım ve Uğur Karslı’nın haberine göre, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Öğretmenlik Mesleği ve Milli Eğitim Akademisi Kanunu (ÖMK) taslağını geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla paylaştı. Bir süredir öğretmene müjde olarak pazarlanan ÖMK taslağından öğretmenlerin haklarını güvence altına alan herhangi bir düzenleme çıkmadı. Hatta daha çok “yeni müfredata uygun” öğretmen tipini yaratmayı amaçlayan taslakta, kazanılmış anayasal ve yasal hakları sınırlandırma hedefi açıkça görülebiliyor.

HAKLARIN ADI VAR ANCAK KENDİ YOK

Taslağın 5. Maddesi “Öğretmenlerin Hak, Ödev ve Sorumluluklarını" tanımlama iddiasında ancak -son derece ironik bir şekilde- haklar neredeyse tamamen es geçilmiş durumda. Bu da aslında kanun taslağının ruhunu özetler nitelikte: Hakların adı var kendi yok "Neredeyse" diyoruz çünkü söz konusu maddede bir tane numunelik ifade var: Öğretmenlerin "meslekleriyle ilgili olmayan iş ve faaliyetlerde rızaları dışında görevlendirilemeyeceğini" hükme bağlayan üçüncü fıkra esasında yeni bir hak tanımlamıyor. Ancak gelecek günlerde -şayet taslak yasalaşırsa- gasp edilmiş pek çok hakkımız arasında bu ifadeye sıkça atıfta bulunmak zorunda kalacağımız aşikâr. Zira öğretmenlerin meslekleriyle, görevleriyle alakasız seminerlere –“dolgu malzemesi olarak”- resen gönderildiğini sıkça duyuyoruz...

AKADEMİ MAARİFİN DOKTRİN MERKEZİ

Taslağı, siyasi iktidarın ideolojik hülyaları doğrultusunda oluşturulan bütünlüklü bir tasarımın öğretmen ayağı olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Yani ÖMK, sadece ÖMK değil; “maarif” vizyonunun “mütemmim cüzüdür”. Örnek vermek gerekirse, Madde 8/2’de Bakanlıkça belirlenecek "öğretmenlik mesleği yeterlilikleri" çerçevesi yeterince muğlak bir tanımlamadır. Hele ki bu yeterlilikler "değer" ve “tutumları” da kapsadığına göre, tanımlama üzerindeki sis perdesi “maarif modeli” lehine aralanmaktadır. Her ne kadar özgürlükler ve eleştirel akılla birlikte anılan tarihsel anlamının çok uzağına düşerek taslakta “akademi” olarak anılsa da, “maarif modelinin” bir parçası olarak tanımlayabileceğimiz Milli Eğitim Akademisi ile öğretmenlerin siyasi iktidarın ideolojik tercihleri doğrultusunda endoktrine edilmesinin murat edildiği açıktır. Siyasi iktidar eğitim alanının yeterince teksesli olmadığını değerlendirmiş olacak ki, bu düzenlemeyle öğretmen odalarının, okulların mozaik değil, mermer olması yönünde ısrar etmektedir.

Ülkemizde eğitim hiçbir zaman gerçek anlamda laik ve bilimsel olmamıştır.  Ancak yeni müfredat bize, beterin beteri olduğunu yeniden hatırlatıyor. Anlaşılan, müfredatı geliştirenlerin laik ve bilimsel eğitimin kırıntısına dahi tahammülü yoktur. "Çağı yakalamak" adına hazırlandığı söylenen müfredat,  insanlığın evrensel kazanımları ve çağ ile savaşa girişmiş durumdadır. Bu açıdan bakıldığında hem “yeni müfredata uygun” öğretmen tipinin oluşturulması açısından endoktrinasyon hem de yeni nesil öğretmenlerin şekillendirilmesine uygun zemini oluşturacak güvencesizleştirme bağlamında ÖMK’ye karşı mücadele; gerici müfredata karşı mücadeleyi de, “laikliği ve kamuyu kazanma” ve elbette güvence mücadelesini de içermelidir.

DÖNÜŞÜM GENÇ EĞİTİMCİLERİ VURACAK

Eğitim hizmeti nihayetinde sınıflarda öğretmenler tarafından yürütülmektedir. Öğretmenleri kendi doktrinlerini sınıflara uygulayan teknisyenlere dönüştürmek için bu ara formasyon süreci tasarlanmıştır. Mesleklerine ilişkin güvence kaygısı taşıyan, yarınlarına dair endişe duyan güvencesizler; kadrolu çalışanlara göre daha kırılgan hale gelir ve yönetenlerin çizdiği sınırlar içerisinde hareket etme eğilimi gösterirler. Öyleyse gençlerden başlayarak güvencesizleştirme seferberliği ve buna ek olarak tanımlanan "çerçeveye" uymayan öğretmenlerin de "geri hizmet" tehdidiyle hizaya getirilmesi bu sürece eşlik etmektedir.

Taslağa göre; Bakanlıkça belirlenecek yükseköğretim programlarından (Talim Terbiye Kurulu’nun 9 Sayılı Kararı) mezun olan öğretmen adaylarından alanlarına göre ÖSYM tarafından yapılacak sınavda başarılı olanların, Milli Eğitim Akademisi’nde Bakanlıkça belirlenecek “Öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve değerleri içeren öğretmenlik mesleği yeterliklerinden” oluşan dört dönemlik hazırlık eğitiminden geçmesi tasarlanıyor. “Güvenlik ve arşiv araştırmasına göre” akademiye alınacak öğretmen adayları başarılı oldukları takdirde önce “sözleşmeli öğretmen” olarak atanabilecekler. 3 yıllık sözleşme süresinin sonunda “talepleri hâlinde görev yaptıkları yerde öğretmen kadrolarına atanmalarını” öngören uygulama bu süre zarfında genç eğitimcilerin güvencesizlikle “terbiye” edilmeye çalışılacağını göstermektedir. Bu yönelim de iktidarın çalışma rejiminde güvencesizliği bir norm haline getirmeye çalıştığını teyit etmektedir.

Bakanlığın özellikle 10 Mayıs birleşik eylemlilik sürecinden sonra kamuoyunun gündemine oturan öğretmene yönelik şiddet konusuna taslakta yer vermek zorunda kaldığı anlaşılıyor (Madde 33). Öte yandan  “öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde görevini yerine getirmede yetersizliği tespit edilen kadrolu öğretmenlerin” (Madde 34) ilk olarak Akademi’de eğitime alınması, ardından yapılan ikinci değerlendirmede yeniden “yetersizliği tespit edilenleri genel idare hizmetleri sınıfında durumlarına uygun kadrolara atanması” öngörülmektedir. Burada ise yeni rejimin “maarif davasına”* hizmet edeceği anlaşılan “mesleki yeterlilikler çerçevesinin” dışına çıkan eğitim emekçilerinin hizaya çekileceği bir mekanizma kurulmak istenmektedir.

Öte yandan taslağı eğitim emekçilerinin gerçek talepleri açısından ele aldığımızda;

• Bu taslakta kamudaki ücretli öğretmenlerin güvenceli iş, güvenli gelecek talebi karşılanmamıştır.

• Bu taslakta kapsam kısmında özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenler anılsa da, sefalet koşullarında sömürülen özel sektör öğretmenlerinin ve kamuda ucuz işgücü olarak kullanılan ücretli öğretmenlerin taban maaş talebi görmezden gelinmiştir.

• Bu taslakta öğretmenler arasında var olan eşitsizlikler daha fazla derinleştirilmiş; öğretmenlerin rütbelendirilerek parçalandığı eşitsizlikler kurumsallaştırılmak istenmektedir.

• Bu taslakta özellikle ulaşım problemleri ve daha yüksek yaşam maliyetleri gibi dezavantajlı koşullarda ve bölgelerde çalışan meslektaşlarımızın mağduriyetlerini telafi edecek mesleki düzenlemeler yoktur.

• Taslakta da belirtildiği gibi, öğretmenlik “özel bir ihtisas” mesleğidir. “Kariyer basamakları”, “uzmanlık” “başöğretmenlik” ve her ne adla olursa olsun öğretmenlerin rütbelendirilmesi kabul edilemez. Okullarda öğretmenler eşit işe, eşit ücret talep etmektedir.

Özetle öğretmenler “çocuğun üstün yararını” gözeterek, evrensel değerlere uygun, nitelikli, bilimsel, demokratik bir eğitim hizmetini güvenli okullarda, güvenceli bir çalışma rejiminde, insanca yaşanacak bir gelirle sunmayı talep etmektedir. Oysa bu taslakla öğretmenlerin somut hiçbir talebi karşılanmadığı gibi, eğitimin halkın ihtiyaçlarına değil, siyasi iktidarın ideolojik ihtiyaçlarına uygun olarak dizayn edilmesi ve öğretmenlerin tek tip hale getirilmesi öngörülmektedir. Bu taslak şayet yasalaşırsa, öğretmenler bugünden daha güvencesiz hale gelir ve yasa tüm öğretmenlerin ensesinde sallanan giyotine dönüşür. Bu sebeplerle tüm eğitim emekçilerini; yaklaşmakta olan tehlikeye karşı seslerini yükseltmeye; mesleğimizin itibarı için, çocuklarımızın nitelikli, laik, bilimsel, demokratik eğitim hakkı için ve hayatlarının baharındaki meslektaşlarımızın güvenceli iş, güvenli bir gelecek sahibi olabilmesi için mücadeleyi birlikte büyütmeye çağırıyoruz.

*Yeni müfredatının teorik temellerini aldığı isimlerden Nurettin Topçu’nun “Türkiye’nin Maarif Davası” kitabına atfen kullanılmıştır.

19-06-2024


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş